Kendimizi bir gemide hayal edelim. Gemimizin altında bize zarar vermek isteyen bir sürü korkutucu canavarlar olduğunu da unutmayalım.
Biz denizde yol almaya çalışırken, bu canavarlar bize fiziksel anlamda dokunamıyorlar ve zarar veremiyorlar. Bizim ise karaya varmak için tek yapmamız gereken canavarların güvertede olduğunu ve bizi korkutmak için ellerinden geleni yaptıklarını kabul etmek ve gemiyi karaya sürmeye devam etmektir. Çünkü bu canavarların gücü, bizim onların tehditlerine olan inancımızda yatıyor. Yeni bir şeyler yapmaya kalkıştığımızda beynimizin bizi, “başarısız olabilirsin, hata yapabilirsin’’ şeklinde uyarmasıdır. Bu uyarıların hayatımızı gerçekten istediğimiz doğrultuda ilerlememize engel olmasına izin veririz. Bazı insanlar buna “güvenli alanda kalma” dese de bu alan kesinlikle rahat değil, adeta bir ıstırap bölgesidir. Genel anlamda bir şeyler yapmak istediğimizde olumsuz olabilecek detaylar ve bakış açımız bize engel olabilir. Bunlardan birkaç tanesini ele aldığımızda bu soruları kendimize sorabiliriz:
• Olumsuz duygu ve düşünceler bana engel olmasa, farklı neler yapardım?
• Zamanımı ve enerjimi bu acı veren olumsuzluklara odaklamasam, neler yapardım?
• Başarısız olma düşüncesi cesaretimi kırmasa, hangi girişimlerde bulundurdum?
Bilim insanları ve alanında uzman kişiler duygular konusunda üç özellikte karar kılmışlar:
• Duygular beynin ortadaki katmanından kaynaklanmaktadır.
• Her duygunun kökeninde vücutta meydana gelen fiziksel değişiklikler vardır.
• Bu fiziksel değişiklikler bizi harekete geçmeye teşvik eder.
Duyguların nelerden oluştuğunu düşünürsek ilk olarak kaygıyı ele almak gerek. Duygular, düşünceler, anılar görüntülerle yakından ilişkidir. Düşünce süreçlerinin türü, duygularımızla yakından ilişkilidir ki uzmanlar ana bileşenlerinden biri olduğunu söyler. Bu süreç ise yaşantımıza anlam verme sürecidir. “Duygular davranışlarımızı kontrol eder” yanılgısı tamamen yanlıştır. Çünkü insan korktuğundan sakinmiş gibi, kaygılıyken çok rahatmış gibi ya da çok sinirliyken aşırı sakin bir biçimde davranabilir. Tüm bu haller de davranışlar duygulardan farklılaşır. Duygularımız üzerinde doğrudan kontrol sahibi olmasak da davranışlarımızı doğrudan kontrol edebiliriz. Özetle; bilinçli olarak farkında olduğumuz sürece davranışlarımızı kontrol edebilmemiz mümkün. Çoğu insan, “Öfkelendim ve o yüzden böyle yaptım” şeklinde (biz de dahil olmak üzere) davranışlarını bu gibi cümlelerle meşrulaştırır. Duygularımız hava durumu gibidir. Bunları anlamlandırdığımızda, ruh halinden bahsederken belirli bir zaman dilimindeki genel duygu durumundan bahsederiz. Duyguları oluşturmanın üç aşaması vardır.
1- Kayda değer bir olaydan gelir. Beyin olayı fark eder ve önemli olduğuna dair uyarır.
2- Harekete hazır olun ilkesinden gelir. Beyin gerçekleşen olayı değerlendirmeye başlar. Kendini harekete geçmek için uyarır, yaklaşmak ya da olaydan kaçmak üzere.
3- Zihnin işin içerisine girdiğini andır. Bedenimizde gerçekleşen değişikliklere, kelimeler ve ifadelere anlamlar yükleriz.
Savaş, mücadele et ya da kaç tepkisine geldiğimizde hayatta kalma refleksidir. Bu modern çağda nadiren hayatımızı tehdit eden tehlikelerle karşılaşırız. Bu gerçekler ışığında hayatta kalarak ve mücadele ederek yarınları hazırlamalıyız.